29 Ocak 2010

Darwin kirilmasin diye ...

Biri bir kac ay once doktor olmus digerleri hala doktoralarina devam eden fizikten 3 arkadasim ile gecen aksam okulun ordan taksiye bindik Taksim'e gitmek icin. Tabii bize askerde basina gelenleri anlatiyordu bir onceki yazida da belirttigim gibi. Darwin, evrim falan filan derken, taksici dayanamadi ve konusmaya atladi hem de sunun gibi sacma bir cumleyle: "Siz Darwin'in evrim teorisini biliyor musunuz?"
Biz neden bahsediyorduk ki?
Evet dedik biliyoruz. devam etti sevgili amcamiz. "O curutuldu biliyorsunuz!" ..!??*!!
Biz ilk basta ortam gerilmesin diye bir sey soylemedik sadece boyle kesin seyler soyleyemezsiniz dedik. Sonra devam etti, ve sonucta evrim teorisi canlilarin varoluşunu inkar ediyor varoluş mucizesini yok sayiyor dedi. Agzindaki baklanin aslinda bu oldugunun tabii hepimiz farkindayiz. Darwin vs Tanri.
Arkadaslarimdan biri gene duzgun bir bicimde acikladi, Darwin varolus hakkinda bir sey soylemiyor ki diye.

Taksici bu sefer iyice cosuyor ve evrim teorisi ile beraber materyalizmin de coktugunu, bunlari bir kitapta okudugunu soyleyerek sahlaniyor kendince. Devaminda da "evrim teorisi guclu olanin hayatta kalmasi gucsuzun ise yasamina devam edememesi" diyor. Mesel bu Stalin, Hitler ya da Amerika'nin baskici tutumu hep Darwin'den sonra ortaya cikiyor" diyip kendince evrim teorisini suclayici bize gore ise tam da evrimi kanitlayici ornekler veriyor.

Sonunda bir arkadasim daha fazla dayanamayip, sakin bir ses tonu ile, "Darwin'in hatri icin mi bu baskici tutumu surdurup, gucsuzu eziyorlar? Oyle sey olur mu" diyerek son noktayi koydu.

O gece butun kadehlerimizi Darwin kirilmasin diye ictik...

Yüzde Bir

Coookkk sevdigim bir arkadasim askerden geldi. Kendisi hem antimilitarist hem 32 yasinda hem de uyumayi seven biri oldugu icin dusuncelerini tahmin edersiniz az-cok

Her gunu tekk tek saydim dedi. Sizin o onemsemediginiz gunlerin her birini biliyorum ben dedi.
Banyo yapmak icin 150 metre yürümek, bir ara sicak su bulunmadigindan haftada bir banyo yapmak, sicakta deli gibi terleten sogukta donmana en ufak engel olmayan kiyafetler giymek. Sabah havanin en soguk oldugu saatlerde 4-6 arasi nobetleri. astlar-ustler. Sadece gorunen sorunlari.
Bunu disinda 600 kisi icinde baska doktorun bulunmamasi. Ben fizik doktoruyum, normal bildiginiz doktor degil bile desen bilegim agriyor suna bir bakiversen diye sana gelenler.
Sevgisizlikten ve acliktn birbirlerini boyunlarindan opup, eski maceralarini birbirlerine anlatirken, yüzde yüz karim bakire olmali mentalitesi. Darwin teorisine inancin yuzde sifir olmasi ve azimle baliklar, evrimlesme, zaman falan diye anlatan arkadasima madem oyle biz neden yuzemiyoruz sorulari...

Sonunda farkediyoruz ki bizler kapali bir fanusun icinde yasiyoruz aslinda. Turkiye bizden olusmuyor. DTP'nin kapatilmasini cahilce destekleyen, Darwin'i deli olarak goren, müslüman, türk ve erkek olmayanlari yok sayan, 30 yasindaki bir erkegin evli ya da nisanli olmamasina saskin gozlerle bakan, nenden-sonuc aramayan bir toplumuz biz.

Bebekten katil, bir katilden de tv yarisma programina juri yapabilen posta okuyan bir toplumuz hem de...

28 Ocak 2010

Ne o Sarap nereye boyle?

1 ay oldu...
Ama hala inanasim gelmiyor. sanki bolume gittigimde onu gorucekmisim gibi geldigi icin, gercekle yuzlesmemek icin nadiren okula gidiyorum artik. Zaten bir turlu gecmeyen oksurugum geceleri bir kac saatlik uykumu da elimden aldigi icin ancak sabaga karsi uyuyabiliyorum. Bu da sabahlari uyanamama neden oluyor.

Inananiyorum evet! Kar topu oynadigimizda sanki birini daha aramamiz gerekiyor gibi geliyor. Ya da basket maci yaptigimizda... Sarap ictigimzde de... o kadar ozdeslesiyor ki Omer Hayyam'in dizeleri geliyor aklima;

Şarap sen benim günüm güneşimsin!

Öyle bir dolsun ki seninle içim.

Bir bildik görünce beni sokakta:

Ne o şarap nereye böyle? desin.


Olaylara karsi tepkim biraz daha azaldi sanki ama insanlara tahammül derecem de gitgide daraliyor. Haftalardir gormedigim ve zorunlu olmasak gorusmeyecegimiz birinin, ilk gorusmemizde bana sinav notunu soylemesi mesela... Zerre kadar ilgilendirmiyor beni. Bir de 25 yasina gelmis ama hala arkadaslariyla bile konusurken "bana su bardagi VEYİY misin?" diye konusan insanlara tahammul edemiyorum. Eger bu bir kusursa evet en buyuk kusurum tahammulsuzluk...

Sonra bir de su dusunce var tabii. En yakin dostlarimi dusunuyorum. Onlardan birini kaybetseydim aklimi yitirirdim sanirim. Sonra onun en yakin dostlarini dusunuyorum. Ve dusundukce icinden cikilmaz bir hal aliyor durum.

Sonra acaba alkolun etkisi var mi diyorum. İckiliyken yapilacak seyler;
-Eski sevgiliyi arayabilirsin mesela ya da mesaj atabilirsin
- Gidip platonik askina onu sevdigini soyleyebilirsin
- Hic tanmimadigin biriyle sabah edebilirsin geceyi
- Ya da cep telefonunu cuzdanini kaybedebilirisn, hatta ayakta duramayip dusebilirsin bile
ama
- hayatina son vermeyi dusunmeyeceksin asla! Kopruden uzak durucaksin ya da ilaclardan.

Ve hayattan keyif almadigin zamanlarda istersen kendini sigara ve ickiye bogacaksin ama hicbir zaman kacisi bir secenek olarak gormeyeceksin...

26 Ocak 2010

Sensation

Ne beklerken ne olabiliyor degil mi? 1 ay once gelen bir mail ya da bir kac ay onceki bir telefon gorusmesi havalara ucururken, simdi bir de bakiyorsun elinde hicbir sey yok, hem de bugunun gelmesini iple cekerken...

O kadar garip varliklariz ki nasil gormek, nasil duymak istiyorsak oyle algiliyoruz. Ama artik son. Yorum katmicam olaylara...

19 Ocak 2010

İnsan ne ile yasar?

Yakin zamanda, cevrenizde hayatini kaybeden birileri olunca sorular, sorgulamalar artiyor. Zorla tutmaya, tutunmaya calistiginiz hayat iyice agirlasiyor. Sacmalasiyor. Kistiriyor sizi kuyulara.

19 ocak 2010, Hrant Dink'in oldurulmesinin uzerinden 3 yil gecti. Bir yandan amacsizca yasayan bizler, pasif sosyalistler, cigliklarini dile getiremeyen suskunlar ya da cigligi bile olmayan cahiller. Umursamazlar, zevk duskunleri... Dunyaya sadece vadini doldurmaya gelenler. Yasamasinin bir amaci olup olmadigini bilmeyenler, ya da bunu bile sorgulamayanlar. Oyle ya da boyle yasayip gidiyoruz hep berber. Diger yanda Hrant Dinkler, Abdi İpekçiler, Darağacindaki Fidanlar... Gelecege dair umutlari olanlar, gelecek icin planlar yapanlar ve bu ugurda kendilerini ortaya atanlar. Yasamanin hakkini sonuna kadar verenler. Yasamayi aslinda sonuna kadar hakedenler. Bizler bir sekilde yasiyoruz ama onlari yasatamiyoruz, hayatin asil sahiplerini.

Sizce de ironik degil mi?

17 Ocak 2010

Dun aksam ocakbasina gidip, kebap-raki yaptik. Ozlemisim raki masasini. Serefine icmedigimiz kisi, kadehleri tokusturmadigimiz sehir kalmadi heralde. En son Gonul Yazar icin iciyorduk ki raki masasinin en sevdigim yani o an her seyin cok mantikli gelmesi.

Arkadaslarimi, su anki cevremi cok seviyorum. Hic cikinti biri yok aramizda. Mizmizlanan, ortama ayak uyduramayan kimse yok. Birbirini tanimasa bile insanlar hal hatir sormayi, napiyorsun ne ediyorsun demeyi biliyor herkes.

Konusmayi bilmeyen, selam bile diyemeyen bizden degildir zaten. Degil mi???

16 Ocak 2010

The Fall


Aslinda 2006 yapimi bir film ama ben daha 2 gun once izleme sansi buldum ve filmi cok begendim. Benimle ayni film zevkine sahiplere; siddetle oneririm.
Bacagi ve tabii ki kalbi kirik bir gencle kolu kirik sirin bir kiz cocugu var basrollerde. Cocuk kucuk kiza bir masal anlatmaya baslar ve film bazen masalla bazense gercek hayatla devam eder. Cocugun bu masali uydurmasinda bir neden vardir aslinda ama sonra bundan cok pisman olur.
Daha fazla yorum yapmiyorum ve filmdeki kucuk kizin bir resmi ile bu yaziyi sonlandiriyorum.