08 Nisan 2007

CSI mi, Bogazici Kimya mi?


Suçluların peşine düşen Boğaziçili kimyacılar

Bir saç teli analiziyle suçluya ulaşan "CSI" gibi dizilerin popülerliği, Boğaziçi Üniversitesi'nde Adli Bilimlere Giriş dersinin yolunu açtı. Prof. Dr. Zeynep Atay'ın verdiği ders büyük ilgi görüyor.

Soğuk Savaş döneminde filmlerde birer kötülük sembolü olarak yansıtılan bilim adamları, 11 Eylül sonrasında sayısı gittikçe artan "CSI", "Bones", "Numbers" gibi dizilerde teröre, suça ve adaletsizliğe karşı en güvenilir çözüm olarak yansıtılmaya başlandığından beri gençler "adaletin anahtarı olan birer bilim adamı" ya da "Horatio Caine" olmaya can atıyor. Artık rock yıldızı olmak demode, en seksi meslek bilim insanı olmak neredeyse. Hele adli bilimler; "en popüler meslek" listesinin zirvesinde. Crime and Investigation kanalı bu yüzden gençlerin dilinden düşmüyor. Şimdi de Boğaziçi Üniversitesi'nde "CSI" dizisinin İstanbul versiyonu "çekiliyor".Üniversitenin Kimya Bölümü'nde ders veren Prof. Dr. Zeynep Atay, "CSI" dizisinin yakaladığı popülariteden yola çıkarak "Introduction to Forensic Sciences" (Adli Bilimlere Giriş) isimli bir ders vermeye başladı. Karizmatik dedektif Horatio Caine önderliğinde kriminal vakaları çözen "olay yeri inceleme" ekibi CSI'ın deliller üzerinde yaptığı bilimsel araştırmaların benzeri artık Atay'ın verdiği adli kimya dersinde gerçekleşiyor. Beyaz önlükle laboratuvara girip saç, tırnak, kurşun ya da DNA analizi yaparak saatlerini geçirmek artık "inek"lik değil, tersine gittikçe "in" oluyor. Ve Atay "zamanın ruhunu" yakalamış bir profesör olarak "CSI: Boğaziçi"nin hikayesini anlatıyor...
"CSI" dizisini çağrıştıran Adli Bilimlere Giriş / Introduction to Forensic Sciences" isimli bir ders vermeye başladınız. Bu derste öğrenciler ne öğreniyor.Adli bilimler çok geniş bir alan. İçinde adli tıp da var, psikoloji de var, kemiklerin incelendiği kriminal antropoloji de var. Biz işin "adli kimya" bölümüyle ilgiliyiz. Yani, "CSI" dizisinde gördüğünüz laboratuvarlarda yapılan kumaş, saç, kan, DNA, kurşun gibi maddelerin incelenmesiyle. Bizim konumuz "adli bilimlerin kimyası".
İstanbul Üniversitesi Adli Bilimler Enstitüsü'nü saymazsak, bir Türk üniversitesinde bu alanda verilen ilk ders sizinki. Böyle bir ders verme fikri nasıl ortaya çıktı?
Beş sene önce İngiltere'de bir kimya kongresine katıldım. Konuşurken herkes gençlerin artık fizik, kimya gibi somut bilim alanlarından bilgisayar, iletişim gibi alanlara kaydığını söyledi. Biri "Gençlerin ilgisini çekmek için adli kimya öğretiyorum" dedi. Bu alanı ilk defa o zaman duydum. Bu konu dünyanın her yerinde öğrencilerin dikkatini çekiyormuş. Üstelik yeni ve sürekli gelişen bir konu. "CSI" gibi diziler de popüler kültürde zirve yapınca böyle bir ders vermeliyim dedim.
Siz kimya profesörüsünüz sonuçta... Uzmanlık alanınız olmayan bir konuda dersi nasıl hazırladınız?
Geçen sene eski bir mezunumuz olan Ersi Abacı Kalfoğlu ile anlaştım. Kendisi şu anda İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'nde profesör. Böyle bir ders vermeyi düşünüyorum deyince beni çok destekledi. "Bu dersi vermek çok kolay değil çünkü bulacağın hiçbir kitap kimya üzerine değildir" dedi. Genelde adli bilimler üzerine olan kitapların kimyası zayıf. Sonunda Suzanne Bell'in "Forensic Chemistry" isimli kitabıyla yola çıktım. "Bu sene kim seçmeli ders açıyor?" diye sorduklarında bir cesaret "Ben açıyorum" dedim.
"Derste diziyi izliyor, gerçek vakalarda ne olmadığını görüyoruz"
Derste başka ne gibi kaynaklar kullanıyorsunuz? "CSI" dizisini seyrettiriyor musunuz?Kalfoğlu'nun da dediği gibi "adli bilimlerde neler olmuyor"u anlatmak için diziyi izlettiriyorum ama devamlı değil. Adli bilimler içinde başka ne gibi bölümler olduğunu görsünler diye ilk derste "Bones" adlı diziyi de izlettim. Bir de FBI raporlarından çok yararlanıyoruz. İşin kimya ile ilgili kısımları çok kapsamlı anlatılıyor orada.
Bu arada Ersi hanımla işbirliğimiz de devam ediyor. Ben adli kimya ile ilgili konuları anlatıyorum. Ersi hanım arada bir derse gelip bize vaka analizi anlatıyor. Mesela ben saç konusunu işledim, saçı kimyasal olarak incelemeyi, laboratuvarda saçı optik mikroskopla analiz etmeyi, saçtan ne bulabileceğimizi anlattım. Hepimiz kendi saçlarımızdan bir parça kesip bir torbaya koyduk ve laboratuvarda inceledik. Sonra o gelip saçla ilgili bir olay anlattı.
Ünlü bir vaka anlatabilir misiniz mesela saçla ilgili?
Belçika'da ünlü bir pedofili vakası vardı. 1996 yılında küçük kızlara tecavüz ederek öldürdükten sonra yakalanan Marc Dutroux olayı. Kalfoğlu 6 bin saç teliyle yapılan bir analizin sonucunda bu suçlunun bulunduğunu anlattı. Hatta bazı saç telleri analiz için Türkiye'ye de gelmiş. Biz saç konusunu işledikten sonra böyle büyük bir vakayla bağlantı kurmak hayli ilginç oldu tabii.
"CSI hiç de sanıldığı kadar seksi değil ama bilim çok seksi!"
Bu ders Boğaziçi Üniversitesi'nde kimyanın ya da genel olarak bilimin popülerleşmesini sağladı mı?
Sağladı. İlk defa sunmamıza rağmen kimya bölümünden 23 kişi derse katıldı. Son sınıflar arasında bu çok yüksek bir sayıdır. Hatta öğrencilerim arada sırada derslere kimyayla hiç alakası olmayan, sosyal bilimlerden arkadaşlarını getiriyorlar. Onlar da merakla dersi dinliyor. Mesela geçen hafta kötüye kullanılabilen uyuşturucular konusunu işlemeye başladık. Çok ilgi gördü. Marihuana, kokain, eroin gibi uyuşturucuları, uyuşturucu özelliği taşıyan birtakım ilaçları işliyoruz.
Bilim "CSI" gibi diziler sayesinde gençlerin gözünde seksi, çekici bir şey haline gelmeye mi başladı? Sanki artık bikinili kızlar değil, beyaz laboratuvar önlüklü dizi karakterleri daha seksi... Kariyer olarak bilimi seçmek de...
Kesinlikle öyle. Ama şöyle de bir gerçek var. "CSI" dizisyle ilgili çok güzel bir makale vardı yurtdışı basında. Bir gazeteci birkaç hafta "CSI"cılarla beraber vakit geçirmiş.Yazdığı makalenin adını da "CSI, Not So Sexy After All..." koymuş. Yani "CSI"ın göründüğü kadar seksi olmadığını anlatmış. Çünkü gerçek olay mahali hiçbir zaman dizideki gibi temiz ve şık değil. Pislik, kan, koku var. Laboratuvarlar hiç o kadar şaşaalı değil. Çalışanlar ince topuk ve tayyörlerle gitmiyor işe. Olay yerinde pisleniyorsun sonuçta. Laboratuvarda da beyaz önlük şart. Kimyasallar üstüne dökülebiliyor. Ben o kadar çok pantolon attım ki çalışırken.
O yüzden bu işin hiç öyle cazip bir tarafı yok aslında. Ama diziler böyle seksi bir imaj çizdi gerçekten. Ve dediğiniz gibi bilim de kariyer olarak çekici hale geldi. "CSI" hiç de sanıldığı kadar seksi değil ama bilim de hiç sanmadığımız kadar seksi bir şey.
Dizileri bir kimyacı gözüyle seyrederken ne düşünüyorsunuz? Gördüklerimizin ne kadarı mit, ne kadarı gerçek?
Seyrettiklerimin birçoğunun bilimsel olarak mümkün olmayacağını gördüm tabii. Diziyi ütopik buldum. Saç, DNA, kumaş, kan, tırnak, toprak gibi fiziksel delilleri inceleyerek tabii ki bazı verileri bulursun ama dizideki gibi bir saç telinin tam olarak nereden, kimden geldiğini bulmak pek kolay değil. Bir saç telinin kadına mı erkeğe mi ait olduğunu ayırt etmek bile mümkün değil çünkü.
Bir saç telinden kişinin yaşını, etnisitesini bulamazsınız. Sadece zencilerin saçı daha kalın ve kıvırcık olduğu için biraz kendini ele veriyor. Çocuk saçı da daha ince olduğu için çocuğa ait olduğunu anlayabiliyorsun mesela. Şu anda öğrencilerim insan saçıyla tavşan tüyünü ayırt edebilecek durumda.
"Delilleri süpürmemeyi dizilerden öğrendik"
Sizce "CSI" dizisi niye bu kadar popüler oldu?
Bir kere hepimiz meraklıyız. Komşumuz ne yapıyora kadar hepimizde bir merak var. Dizide bunu tatmin ediyoruz. Bir de bu dizi adalet duygumuzu biraz okşuyor. Görüyorlar ki birileri bir şeyleri bulabiliyor ve kanıtlayabiliyorlar. Suç ve ceza sistemi adilce işleyebiliyor. Doğru insanlar kendilerini hak ettikleri noktada buluyorlar. Kimini mahkum ediyorlar, kimini kurtarıyorlar.
Uğur Mumcu cinayetinde delillerin süpürüldüğünü düşünürsek bizde işin yeterince ciddiye alınmadığı ortada.
Deliller süpürülürse kimya laboratuvarında hiçbir şey yapılamaz. Ya kanıt kaybolur gider ya da kanıta yabancı öğeler karışır. O zaman da yapılan testlerde bulunan bulguların ne kadar güvenilir olduğu tartışılır. O nedenle olay yeri inceleme ekiplerinin ve olay yerine ilk müdahaleyi yapanların kanıtları oldukları gibi muhafaza etmeleri şart. Hem suçluyu bulmak hem de yanlış kişileri adalete teslim etmemek açısından. "CSI" dizisinin bu anlamda da olumlu bir etkisi oldu. Sokaktaki insan bile delillerin süpürülmemesi ve cesedin etrafının çevrilmesi gerektiğini öğrendi. Eskiden bunu bilmiyorduk.
"Bir kumaşın markasını bulacak teknoloji yok"
Dizide bir kumaş parçasının hangi firmaya ait olduğunu bile bulabiliyorlar. Bu mümkün mü?Herhangi bir şey bulup onun ne olduğunu, nereden geldiğini çıkarmak öyle kolay değil. Mesela altında toprak kalmış bir ayakkabıyı bulursunuz, o toprağı analiz ederek kişinin nereden geçtiğini bulmaya çalışırsınız ama dizideki gibi o toprağın spesifik bir kişinin bahçesinden geldiğini anlayamazsınız. Bir kanıt varsa, şüpheliye ya da kurbana ait benzer bir şeyle onu karşılaştırabilir, benzerlik ya da eşleşme durumunda suçluya o kadar yaklaşmış olursunuz sadece. Dizide bir kumaş parçasına bakıp bunun mesela Mavi Jeans'in hangi modelinden geldiğini bulabiliyorlar. Gerçek hayatta bu mümkün değil. Biz de derste kumaş parçaları alıyor, onları mikroskop altında büyütüp içinde ne olduğunu anlayabiliyoruz. Ama bu bizi kesin bir sonuca ulaştırmıyor. Umarım ileride daha detaylı enstrümanlar çıkar da dizideki gibi hangi kumaşın nereye ait olduğunu bulabiliriz.
Kusursuz bir cinayetin anatomisi
Diyelim ben katil olmak ve kusursuz bir cinayet işlemek istiyorum. Ne yapmam gerek?
Mutlaka kimya bilgisine sahip olmalısın. Bıraktığın izlerin nasıl analizlerden geçebileceğini bilmen lazım. Bir de iyi bir psikolog olman lazım çünkü insanların ne düşüneceğini, seni ararken nasıl bir yöntem izleyebileceğini düşünmelisin. Bu diziler hem adli sistemi anlatıyor hem de nasıl suçlu olunabileceğini gösteriyor. Kusursuz cinayetin ipuçları var bu dizilerde. Ama "Her temas bir iz bırakır" savından yola çıkarak ne kadar dikkat edersen et bir şekilde yakalanabilirsin gibi caydırıcı bir mesaj da var.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ehe o değil de resimdeki insan bizim biray meşhur oldu kız resmen =)