13 Aralık 2008

AMA...

Her zaman birilerinin birileri icin ama'si olmustur degil mi?

Sen cok iyisin AMA;

bana iyi insan gelmez
cok uzusun
cok kisasin
cok tembelsin
cirkinsin
cok gevezesin
kevasesin
fazla iyisin
sismansin
komunistsin
milliyetcisin
frisitsin
daha ilk geceden benimle beraber oldun
fakirsin
işkoliksin
ben iyi degilim

blablabla....

Bunlar benim aklima gelenler. Sizin kafanizdakiler neler??

11 Aralık 2008

Hayat ne garip, kelebekler falan!

Ne uzun bir gun ama! Hayatimin en uzun gunu!

07 Aralık 2008

Ne zamandir kendimi bu kadar iyi hissetmemistim. Acaba kac gun surer dersiniz?

13 Ekim 2008

Hocam!

Buun ilk defa bir laba hoca olarak katildim. Yanlis anlasilmasin asistan olamadim, caaanim yök'ümün yepyeni kanunlari nedeni ile, teselli armagani ogrenci asistanligi verelim dediler.
Birinci siniflarin ilk labiydi bu ve acikcasi en duymak istemedigim seyi duymadigima seviniyorum (biz bilg. muhendisiyiz niye kimya labi aliyoruz ki?)

Belli iclerinde cok zekiler var, cok yavas calisanlar var, kendini akilli sananlar, bu kadar erkegin icinde olunca ortamin farkedilen kizlari var. Aramizda kalsin iclerinden bir tanesi bana baya simarik gibi geldi. Gorucez... Sonra sonraaaa iki dakika once bana sordugu sorunun cevabinin dogrulugundan emin bir sekilde arkadaslarina hava atanlar da var. (oyle olur mu oolum hic bir dusunsene)

Tek sorun lab sonrasi kalan kirli cam esyalar... Hii bir de Hocam lafini garipsiyor insan be...

13 Eylül 2008

MeY

şarap sen benim günüm güneşimsin
öyle bir dolsun ki seninle içim
bir bildik görünce beni sokakta
ne o şarap, nereye böyle desin"

"ey benim yakın dostlarım
beni şarapla besleyiniz.
kehribar rengindeki çehremi yakut gibi kızartınız.
öldüğüm zaman beni şarapla yikayiniz,
tabutumun tahtasını da asma kütüğünden yapınız!"

"bir yudum şarap bin dine değer nice
bir damlacığı bir çin'e değer koca
bin tatlı cana yeğdir ekşi üzüm suyum
kızıl renkli şarap bin zevke değer nice."

Asmayalim da Besleyelim mi?

Genelkurmay Başkanı’nın ‘Çoktandır idam olmuyor, bazı kişilerin idam edilmesi gerek’sozunun, "Asmayalim da Besleyelim mi"lerin
17 yasindaki Erdal Eren'in idam edilmeden once hapisanede gecen gunlerinde;
“Cezaevinde yapılan (neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı, zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile”...
Kız kardeşine, “Seni biraz kızdırdığımı yazıyorsun. Fena mı? Havalar iyice soğudu ama kızarsan üşümezsin. Ben burada üşüyünce (kızamadığım için) ‘Koşar adım’, ‘marş marş’ eğitim yapıyorum.”

Babasına, “Mektubunda bu acıya dayanamayacağını söylüyorsun. Ben nice dayanılmayacak acılara dayanıldığına tanık oldum. Kaldı ki sen güçlü bir insansın. Kendini kapıp koyvermediğin sürece ve biraz da benim bakış açımla bakmaya çalışırsan böyle bir şey olmaz inancındayım”

yazmasinin ustunden tam 28 yil gecti. Ama Erdal Eren gibi nicelerinin annelerinin gozyaslari gecmedi.
Ece Temelkuran'in dedigi gibi; 12 eylul'unuz kutlu olsun!

Daha neler olmus 12eylul 1980'de:

  • 650.000 kişi gözaltına alındı.
  • 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
  • Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
  • 7 bin kişi için idam cezası istendi.
  • 517 kişiye idam cezası verildi.
  • Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (26 siyasi suçlu, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı).
  • İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.
  • 71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
  • 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı.
  • 388 bin kişiye pasaport verilmedi.
  • 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
  • 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
  • 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
  • 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
  • 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.
  • 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
  • 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
  • 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
  • 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
  • Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
  • 31 gazeteci cezaevine girdi.
  • 300 gazeteci saldırıya uğradı.
  • 3 gazeteci silahla öldürüldü.
  • Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
  • 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
  • 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
  • Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
  • 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
  • 14 kişi açlık grevinde öldü.
  • 16 kişi -kaçarken- vuruldu.
  • 95 kişi -çatışmada- öldü.
  • 73 kişiye -doğal ölüm raporu- verildi.
  • 43 kişinin intihar ettiği bildirildi.

Sayin darbe destekcileri, ergenekoncular ya da sadece laikligi koruyoruzcular; buyrun bir de burdan yakin.

20 Ağustos 2008

Poffffff

Labda yalnizim. Herkes tatilde. En onemlisi Irem tatilde.
Az once Pinar'i ugurladik...
Ucurtma oldu, upuzun ipli bir ucurtma...
Sunum hazirlamam lazim.
Labda yalnizim.
.

17 Ağustos 2008

Ay Tutulmasi


...Genellikle yüzyıl başlarında meydana gelen bu tutulumun, yeni bir devrenin başlaması, insanlık için önemli değişikliklerin olacağının, bunun için savaş verilmesi gerekebileceği şeklinde değerlendirilmesi mümkündür...

Cevremde kimse hayatlarindaki gidisattan memnun degil (ben dahil). Bu tutulma yeniliklerin baslangici olsa keske gercekten, o zaman zaten eskiler gecmiste kalabilecek...


15 Ağustos 2008

I'm as puzzled as a Newborn child

Hasta oldum.
Saka gibi degil mi? Bu sicaklarda hic cekilmiyor ama yapicak bir sey yok. Yapmam gereken yuzler yuzler yuzlerce sey varken ben eve gelip yatiyorum.

Labda resmen her sey yeni basliyor. Su ana kadar bir kac reaksiyonun calisip calismadigini deniyorduk. Artik bu reaksiyonlarin calistigini bildigim icin hem surekli olarak bu reaksiyonlari tekrarlamam hem de diger adimlari once kucuk oranlarla sonra da daha buyuk miktarlarda tekrarlamam gerekecek. Isler bir piramit gibi artiyor. Offff offf.

Ustelik NMR konusunda beginner seviyesinde bilgiye sahipken advance seviyesinde seyler yapmam gerekiyor bakalim artik nasil olucaksa.

Ustelik 28 agustosta da bir sunum yapicam hocalara ki daha cok var demesin kimse, yuzlerce makale icinden bir kac guzel ornek secmek, sonra onlari cok iyi anlayacak sekilde okumak ve sunum hazirlamak da gerekiyor bir yanan labda isler devam ederken... Sunum hazirlamanin en korkunc yani oncesindeki stresi.

Annemler 10 gunlugune evde yoklar ve resmen abimle en mutlu gunlerimizi yasiyoruz. Evde resmen huzur var. Normalde bulasik yikamasi icin kesin basinin etini yerdim ama ona bile sesimi cikarmiyorum.

A kisisi B kisisinden hoslaniyor ama B kisi onun cok yakinlarindaki bir C kisisinden hoslaniyorsa A ile C arasindaki mesafe kac kilometredir?

Playlistte sadece 4 sarki var

Oguzhan Koc - Gul ki Sevgilim
Oguzhan Koc - Al Ahini
Tim Buckley - Song to the Siren
Paul Charlier - Song to the Siren

11 Ağustos 2008

More Is Never Enough

Gecen sene iksv'nin duzenledigi film festivalinde oynamisti Candy ama izleymemistim ya da izlememistim hatirlamiyorum simdi.
Zaten Mine gitti Tilan da 1 haftaya kalmadan gidicek diye duvar dibine cokup japon cizgi film karakterleri misali gozlerimin yanlari cesmeye donmustu, ustune bu filmi de izleyince dunum cok suluydu.

Film uyuturucu bagimlisi sair ile ressamin asklarini konu aliyor. Ama acaba hangisi daha agir basiyor. Uyusturcu? Ask?

bolumden olusuyor, Cennet Dunya ve Cehennem. Aslinda dunya bolumundeki sahneler daha ic acitici ama filmin sonunu dusunerek son bolume cehennem denmis sanirim.

Filmin basrol karakterlerinden biri Heath Ledger' Film boyunca nasi öldü bu adam ya, nidalari atmak mumkun.



Diger basrol oyuncusu Abbie Cornish. Kedisiyle bu filmde tanistim ve dunyada nasil guzelliklerin olduguna bir kez daha tanik oldum. Valla kiz kusursuz benden oylemesi.

Filme geri donersek; Giris sarkisi super, Song to the Siren (PaulCharlier & PauloArundell'in agzindan olani ozellikle) indirin dinleyin derim ben. Deniz'im Ada'm ozellikle sana bu lafim. E e Cumming'in siiri de super ama ya bebek ya...

29 Temmuz 2008

Susss!!!

Devamli olarak uyariliyoruz konustugumuz icin. Her yer sisnema salonu misali ki aslinda bu konuda haklilar hepimiz film gibiyiz aslinda...

Biraz yavas evladim
Cocuklar biraz sessiz ama aaa
Isten ciktik kardesim insaf
Kafami sisirdiginiz icin bakiyorum
Ooooff of!!!

Cep telefonuyla konusanlara laf edenlere zaten antipatiktim artik normal konusmamiza bile laf ediyorlar.
Ben susarsam sen susarsen o susarsa kim konusucak bu ulkede???

20 Haziran 2008

Hic sanmiyorum

Bu hafta insanlar bir gıcık mıydı yoksa garezleri sade bize miydi? Konusmalara bakar mısınız?

-Aaa bu esofman ustu benim. Ben de nerde kaybettim diye merak ediyorudum.
-Aaa senin miydi. Ama bu 38 beden?
-!??!!?

-Sen tek cocuk musun?
-Hayir bir kucuk erkek kardesim var bir de buyuk erkek kardesim var.
-3 erkeksiniz yani?
-!???!!?

-Dunku iddayi ben kazandım 10 bira borcun var.
-Hiç sanmiyorum!!!
-!!!?!??!

-Biz spor yaptık, kostuk geldik.
-Hiii, hala umudun var yani
-!!??!!!!

Aksam labda hala is oldugundan yemek icin sandvic alinir ve laba dogru yol almisken;
-O posetler ne oyle parti mi var?
-!!!??!!


Insanlarin benim nasil biri oldugum hakkinda ne dusunduklerini ogrenmek pek de zor olmuyor.

07 Haziran 2008

Sabah sabah vapur keyfi... Istanbul'u doyasiya icine cekmek, kahvalti sonrasi icilen sigara misali. Istanbul zehirliyor musun beni? Aliskanlik misin sen? Dumanina mi sakladin beni?

Ozgurlugumun kisitlandigi anlar olduruyor beni. O dakikadan sonra icten hanim gidiyor ve samimiyetsiz gicik anim geliyor taa ki biri icten hanim tusuna tekrar basana dek. Dongu aslinda bu.Icten, gicik, icten, gicik, ic...

Beni gercekten taniyabilen insanlari, gicik hanim tusuna hic basmamalarindan anlarim. Kizdirsa, uzse, aglatsa, sıksa bile ozgurlugum bendeyse, en ufak bir kisitlamada bulunmuyorsa bana o insan benim icin supersonik bir insandir.

Samimiyetsiz tavirlar, radargozler, saniyelerle yarisan soylenmeler, yapmacik gulusler veeee Gicik hanim merhaba. Uzak durun benden! Ya da ben biraz uyuyim.

Gecen gun Esin dedi ki: "bazen Ayegul'de Badegul'un tavirlarini goruyorum." Tam ben de bu noktadayken ustelik. Halegul de Badegul'u andirirken. Badegul oyle bir girmis ki hayatima, insanlari ikiye ayirir olmusum: Ona benzeyenler ve benzemeyenler. Sanirim Badegul'u bu kadar anmamin en onemli nedeni hayatimdan kesin cizgilerle ilk defa birini cikarmamdan da olabilir, kimbilir? Benzemez kimse sana Badegul demeyi cok isterdim ama benziyorlar ya. Hatta seninle ayni sacma cumleyi kuranlar bile var, ayni kelimelerle. Nasil seni hatirlamam ki!!!

Not:
1. Elif Safak bu saatten sonra ne yazsa okurum. Pinhan'i okumam ama. Onyargiliyim o kitaba karsi.

2. Hey sen ordaki! Blogumun basindayken cep telefonunu kapatir misin kardesim? Cep telefonlarinin sistemi blogumu kilitliyor.

3. Artik blogumu okurken sigara da icemezsin. Kurallar boyle. Devlet bir kural koyduysa uyucaksin. Amaaa falan deme. Sen mi duzelticeksin koskoca yasanin koyduu kurali. Hiihhh

06 Haziran 2008

Uc Uc Ucurtmam


Dikkat: Basiniza ucurtma dusebilir!!!! (Her ucurtma bu kadar havalanamayabiliyor)

22 Mayıs 2008

Gece 1:30 ve biraz biraz esinti basladi sanirim. Hemen kahve doldurdum kendime, isigi kapattim ve resmen kafa dinliyorum.

Gunlerdir niye hala okuyorum diye dusuncelerimi sorguluyorum. Sonrasinda hep ayni soru isareti. Doktora yapmali mi? Istanbul'u "stand by" moduna gecirmeli mi? Arkadas peki yolculuk nereye?

Yilin ilk karpuzu.7.5 kg/4 kisi - Manzara'da. Afiyet seker olsun.

Sportsfestlerin her sene spor kisminin uzerimdeki agirligi artik festival bolumu azaliyor. Spora hasretim ulan.

Eger Penguen'in ilk ve son sayfasi guzelse, o hafta Penguen guzel oluyor, bunu bilereke okumak da pek bir eglenceli.

Tatil yapasim var. Adaya gidesim. Hangisi olursa. Maldivler tercihim. Ehueheue

Kalenin bedenleri nam-i diger Niksar'in fidanlari calmayan bir dugunde oynamam. Prensibim degil.

O degil de parasut egitimlerini bu sene de kacirmisim ya. Pöfffff

02 Mayıs 2008

“Senin çocuğuna gemicik
Benim çocuğuma 65 yaş
Vekile gazi kıyağı
Asile AKP kazığı
YÖK Başkanı’na yüzde 30
Emekli vatandaşa yüzde 2
Benim Tanrım adil ol diyor
Ya seninki?”

Ifade Edilemeyenlerin Ifadesi ile Karsilasmak

Bundan degil midir zaten insanlarin, bazen bir filme bazen bir kitaba, bazense bir sarkiya siginmasi. kendini yetersiz hissettiginde; bazen gizli, bazen alenen "bakiniz" vermesi. bir yerlerde, birileri de mutlaka sizinle ayni seyleri hissetmistir gunun birinde ve en azindan sizin anlayabileceginiz sekilde dile getirmistir. ve belki de en yalniz hissettiginz anda, sizinle ayni duygulari paylasan birilerinin varligini hissedersiniz bir anda. yalniz degilmissiniz...

Benim icin de bir desperados acin olur mu?

28 Nisan 2008

Ask gibi Aydinlik, Olum gibi Karanlik

Adi "Ask Gibi Aydinlik Olum Gibi Karanlik" olan bir kitap okuyorum bu siralar. Be gibi, biz gibi, "kadin" gibi, aydinlik. karanlik.

Bahar geldi ve benim gene cok sey yazasim, cok sey anlatasim var ama sorgusuz, sualsiz. Hic kurcalamadan, altinda manalar aramadan oldugu gibi. Elif Safak'in Siyah Sut'te soyledigi gibi. "BU YAZI YAZILDIKTAN HEMEN SONRA BEN TARAFINDAN, OKUNDUKTAN SONRA DA OKUYANLAR TARAFINDAN UNUTULMAK ICIN YAZILDI."

Umitsiz yasanmaz mi gercekten yoksa umidimi coktan kaybettim ama gene de hala yasiyor muyum?

Hayatimiz soru isaretleriyle mi geciyor yoksa? Ya da saniyesinde mi degisiyor fikirlerimiz? Bir telefon mesaji attiktan sonra cevap gelene kadar ne kadarlik bir zaman gecer ki? Bir erkek icin bilemem ama bir kadin icin seviyor sevmiyor oynamaya yetecek kadar. Ustelik papatyasiz, sadece zihinden. Kalp atisi kaca cikar bilir misiniz? Gelen cevabi kac kere okur? Ikinci mesaj icin ne kadar dusunur? Ne yazmis olursa olsun, meali su an seni dusunuyorumdur o ilk mesajin ve cevap ne kadar buyuk bir hayal kirikligi yaratabilir, bilir misiniz? (Tersi de olabilir tabii..)

Bir kadin hayatinda kac hayal kirikligini kaldirabilir? 1? 3?10??? Peki kac kere askiğni itiraf edebilir? Ya da soyle diyelim. Askini bir kez itiraf eden kac kadin taniyorsunuz cevrenizde? Peki ya 2 kere edebilen??? (Karsisindaki erkekten once demek istedim tabii ki.) Ikinciye cesareti olanlar parmak kaldirsin?
...

Gozler her seyi anlatir mi? Peki ama ya gozlerine bakamiyorsan?

Her kadin mi kilosuna takik olur? Ya da kendinde begendigi yerini on plana cikarmaya calisir? Daha guzel olmayi kim istemezdi ki?

Peki ya sevgi? Sevgisiz bir omur gecebilir mi? Icinideki sıkıntı bitebilir mi???

(ben unuttum hepsini siz de unutun)

24 Nisan 2008

23 Nisan'i Kutladik

Hava ne kadar guzeldi 23 nisan'da. Yeterince GÜNEŞ ve yeterince RÜZGAR. UÇURTMA icin her sey hazir. 24 yilin ilk ucurtmasi. Tabii ki Kuzey kampuste, KaBe'nin onunde.
En yuksege cikti ucurtma, iplerini sonuna kadar istedi, 6 metrelik kuyrulu olabildigince salindi, bizi de istedi sanki yanina ama cesaret edemedik. Sonra o da bizim yanimiza geri dondu. Baska sefer gene beraber gidelim dedi. Sen bir kac kez kendin git, orasi senin ulken sonra belki biz de geliriz dedik. Tamam dedi. Ama her seferinde mutlaka beni ugurlamaya gelin.

19 Nisan 2008

Be Kind Rewind


Michel Gondry'nin yepyeni filmi Be Kind Rewind'i festivalde vzyona girmeden once izleme sansi bulan azinliktan biri olmakla gururluyum. Artik Michel Gondry ne cekse izlerim sanirim.

Uzun zamandir bir filmde bu kadar gulmemistim. Konu bakimindan Ruya Bilmecesi ve Eternal Sunshine of the Spotless Mind ile alakasi olmasa da, Michel Gondry uslubuyla bence kendini filmde hissettiriyor.
Gulmeye ihtiyaci olanlar, ellerinin altinda bu filmi bulundurmali ve bar kac kisi toplanidiginda beraberce izlenmeli.

Persepolis


Cok basarili bir filmmis ve ben simdi burda film hakkinda ne desem bos ama keske herkes izlese. Herkesin herkesi...

Icindeymisik Yesilmisik

Yesil otobuslerde;
Cep telefonuyla konusulmaz.
Hatta hicbir sekilde konusulmaz.
Yemek yenmez.
Opusmenin o'sunden bile soz edilemez.
Hakkin aranamaz.
Penguen, Uykusuz falan da okunmaz, hani gulersin tepki verirsin falan.
Bazal metabolizmaya gcip put gibi durabilirsin tabii her durakta sagli sollu ilerlemek kosuluyla.

Biraz kizginim evet

08 Nisan 2008

Bık Bık

*Cabuk bıkıyorum.
*Bir sey yanimda 10 kere falan yapilinca anlamini yitiriyor benim icin, sizi bilemem.
*Gecen hafta cuma gunu yeniden Taksim'deydim ve gece 2'de herkes donmek istediginde Tilan'la birbirimize bakip, galiba biz de donmeliyiz bakisi attik birbirimize. Iste ben bu donusleri bir sevemedim.
*Bence insanlar iyilik yaptiklarinda eger ondan bahsederlerse sagda solda, o iyiligin iyilik derecesi azaliyor. Iyiligin derecesi olur mu? Olabilir ya...
*Yeniden kitap okumaya donus yapabildim. Mutluyum...
*Birine bir sey ogretirken onu azarlayarak ya da suclayarak ogretmeye ve bu sekilde ogretenlere karsi olan en az 500.000 kisi bulabilirim. Hadin birleselim!!!


*Fake'im, fake'sin fake!!!
Simdi, Kuzey Kampus'te ilk kimin ucurtmasi ucurulmaya calisildi? Kimya Bolumu sevgili asistani ve Sanyal Lab'in saygi deger uyesi "Pinar Cakir"
Ardindan kimin Kelebekli ucurtmasiyla Kuzey Kampus'te Kare Blok'un onu renklendi? Kimya bölümü yuksek lisans ogrencisi ve Sanyal Lab'in muhterem uyesi Irem Kosif! Peki bu paragrafta hic Fizik bolumunun adi gecti mi? Hmmm.. Hayir. Demek ki Kuzey Kampus'te ucurtma= kimya bolumu. De mi ama...

30 Mart 2008

Gunu Etkili Kullanma

Cumartesi gunu ayarlasam heralde bu kadar sey ust uste gelemezdi. Once Cehavir'deki sahnede bir oyun izledim ki 1 ay öncesinden alindigi icin biletler onu iptal etme gibi bir sey olamazdi. Ardindan Taksim'e gidip 1 adet kitap almak icin 1 saatimi harcadim ki kitabi kendime almadigim icin ne alacagima karar vermek biraz uzun surdu. Tabii biraz da Mephisto'daki filmleri incelemis olabilirim...
Ardindan Caddebostan Mado'da tatli bir mola. Salik'cigim 1 gunlugune Istanbul'a gelmisse ona bir kac saat ayrilmaz mi??? Keske daha uzun uzun sohbet edebilseydik ama... Benim duraklarim bu kadar degildi!!!

Ayni gun bir de kuzenin dogum gunu olup aksam bir seyler icelim denirse oraya da gitmek gerekmez mi? Aksam bir de Maltepe'de kuzenin dogum gunu kutlandi.

Aysegul geziyor serisinin yeni kitaplari gibi oldu biraz. Eee bu kadar gezmenin ardindan aksam da evde uyumak olmazdi ve olmadi da. Pendik'te kuzenim evinde kalip ailenin miniminnacik bebisiyle beraber uyuduk. Yakinda zaten bir bakicaz artik miniminnacik degil.

22 Mart 2008

Film festivaline geri sayim basladi. 3 saat beklesek de yuzumuzde butun filmlerimize bilet alabilmenin hakli gurur var. (varmis yani oyle dediler) 5-20 nisan arasi Taksim'deyiz. 1 gun de Kadikoy'de. Bekleriz...

Bir de bir de... Dun guzel bir sey oldu. Ama simdi soylemem. Bir gercek olsun ondan sonra. Malum Turkiye burasi. Yarin ne olacagi belli olmuyor degil mi???

09 Mart 2008

Kim Demis Havaalanlari Sıkıcıdır Diye


Bir Fransiz, bir Italyan, bir Brezilyali ve iki deli Turk, gecenin 1:30'unda (Basel) havaalaninda ne yaparlar?
Tabii ki bavul arabalariyla yarisilar...

13 Şubat 2008

Heide'cilik oynayama gidiyorum bir hafta. Gorusuruz donunce...

09 Şubat 2008

Affedebilirim ama unutamam ya da ...

Mezun

Guc oldu ama sonunda mezunum. Ustelik su an issiz gucsuz bos gezenin bos kalfasiyim. Tabii pazartesiye kadar. Pazartesi yeniden ogrenci oluyorum.
Kimse uzulmesin hicbir yere gittigim yok yani. Ehueheue.... Tek degisen artik 2002101996 diye bir okul numarasi yok Bogazici'nde...

03 Şubat 2008

Toulouse - Amour ?



Duvarimdaki onceki kartonlar artik kartpostallarla dolup tastigi icin yeni bir kartona gectim. Boyle bos gozuktugune bakmayin bu hizla giderse yakinda bu da dolar. Nereye giderse gitsinler beni unutmayan ve ayni gunde iki farkli sehri gezseler eminim ikisinden de kart atabilecek olan canim dostlarima burdan sevgiler. :)

Bu arada 10 puanlik uzmanlik sorusunu cevaplayamicam sanirim. O isaretin anlami ne ola ki?
Posted by Picasa

T.C

AKP Genel Baskan Yardımcısı Egemen Bağış: "10 yıl sonra en kıymetli pasaport T.C.'ninki olacak" buyurmuş...
Sayın Bağış'a müjdeyi verelim: Beş yıllık pasaport için 582 YTL ödeyen Türk vatandaşı şimdiden dünyanın en kıymetli(!) pasaportuna sahip...
İrfan Öztürk

31 Ocak 2008

Ben artik sigarasiz bir yasama alani istiyorum kendime ya....

29 Ocak 2008

KupKuriye


Bu yanda gordugunuz muhtesem tatlinin asil adi Kup Griye. Baska yerde var mi bilmiyorum ama Kadikoy Baylan'da yiyebilirsiniz. Icinde benim sevdigim her sey mevcut. Krema, karamel, dondurma vs. vs. Ustelik cesitli aksakliklar sonucu yememiz devamli ertelendigi icin ilk kez tattigimda maksimum doyuma ulastim denebilir. Irem'in kemarasiyla cekilmis bir kac fotografi da eger alabilirsem ondan Kup Griye'ye ilerde geri donebiliriz bence...
Hiii tabii bu arada Irem'in super hizli konusmalari sayesinde adini menude gorene kadar kupkuriye saniyordum ya neyse....

Henuz transkript uzerinde olmasa bile mezunum artik. Artik transkripte de gormek istiyorum ama pek sesimi cikartmiyorum, yorgunum n'apiyim.

(internet baglantim bu siralar inanilmaz yavas ve cildirtiyor bu yavaslik)

13 subatta Abbas yolcu!!! Bir hafta Dilan, Irem ve Mine ile Isvicre!!! Yuppiiii....

Havalar cok soguk. Kitap okuyorum, film seyrediyorum, uyuyorum, derse gidiyorum. Bir de Emre Aydin dinliyorum BELKI BIR GUN OZLERSIN!!! Sizce de sozlerisuper degil mi?
Aksamlari annemlerle "var misin yok musun" izliyoruz. Adamin teki 100.000 ytl'yi reddetti ve sonunda 50.000 ytl kazandigi icin resmen uzuldu.
Zengin milletiz ya...

20 Ocak 2008




Martim var benim artik. Kafeste falan degil hem de gokyuzunde(ydi)
















Bir suredir booyyle yatiyor ama, cani ucmak istemiyor. Hissediyor odadaki kasveti tabii, ya da bendeki umitsizligi.

Onun yeniden ucmasini istiyorum ama olmuyor, cirpmiyor kanat, cirpamiyor...












Bu bloga ilk baslarken, pek duyulmasin istiyordum adresi kendi kendine konusur gibi kendi kendine konusmamak icin. Sonra sonra bir, iki uc derken artik herkes biliyor blogumu hatta Facebook'ta bile yaziyor blogum.

Sanirim o donem bu blogu asil acma amacima cok ihtiyac duymuyordum en azindan simdikinden azdi. Simdi ise dile getirmenin zor oldugu seyleri parmaklarin anlatmasina ihtiyac duyuyorum. Bazi seylerin yavas yavas ve tek tek iyi gidebilmesine karsin, herseyin aynı anda ve hiphizlica tepetaklak olmasini anlatsin istiyorum mesela parmaklarim. Mesela hayatta hicbir yere gelemeyecegin korkusunu anlatsin, belirsizliklerden ne kadar nefret edersen o kadar arttigini, yalnizligi yalnizliktan hem korkup hem hem nefret ederken bir insanin kendini nasil daha cok yalnizlastirdigini.

Ben gene kendi kendime konusur gibi yapiyim en iyisi...

Hepimiz Hrantız Hepinize Rağmen


Sonunda kendimce bir varlik gosterebildim ve 19 Ocak'ta binlerce kisiyle beraber metroyle sıkıs pıkıs Agos'un onune ben de gittim. Inanilmaz bir kalabalik vardi Ama asil inanilmaz olan caddenin trafige kapatilmamasi ve polisin kurdugu bir barikatla binleri kucucuk bir alan sigdirmaya calismasiydi. "Katil devlet hesap verecek" diyen kalabaligin ne kendisi ne de ofkesi sigmazdi o alana ve sigmadi da. Barikatlar kaldirildi, caddenin tamami toren icin gelenlerle doldu.

Dusundugumden kisaydi toren ama en asil uzucu olani Rakel Dink'i dinleyememkti cunku slogan atan bir grubun hemen yanindaydik ve onlardan hicbir sey duyamadik. Insan bir susun da bir dinleyin demek istiyor ama....

Bir ara yolun kenarindan gecen bir kadin aska gelip, "Ben turkum,ben turkum,ben turkum" cigliklari atmaya basladi. Kadini herkes kendi haline birakti.


Her ne kadar kalabaligin daha kolay dagilmasini saglamak icin insanlari Mecidiyekoy yonundeki metrolara yonlendirmek isteseler de, biz Taksim yonune dogru yuruduk. Taksim'e geldigimzde kalabaliktan tumuyle koptuk ve bizim icin sorunsuz gecen bir gun oldu. Sonrasinda polisle bir sey oldu mu olduysa ne oldu bilmiyorum...


Kalabalik dagilmak uzereyken polisler yola barikat kurup herkesi nerdeyse tek sira halinda hatta onundekinden bir kol mesafesinde sol-sag-sol-sag diyerek kaldirimdan yurumeye zorladilar, pardon tesvik ettiler dicektim.

Gunden geriye kalanlar ise 11 Subat'ta Besiktas Adliyesi'nde ayni kalabaligi bulmak, Rakel Dink'in adalet istegi ve marti ile guvercinin ilk bulusmasi (benim acimdan)...

17 Ocak 2008

Altay Oktem'den

"Can Yücel’in hayatta ben en çok babamı sevdim şiirini ilk okuduğumda şaşırmıştım. O ak sakallı, her dem sarhoş, inatçı, uzlaşmaz, dev gibi adama baba sevgisini bir türlü yakıştıramadım. Çünkü isyan duygusu sonradan kazanılan bir erdem değil, doğuştan gelen bir zenginliktir. Hayatta en çok babasını seven Can Baba’nın o küçücük, tıfıl halini düşündüm. Muhakkak çarpık bacaklıydı, haylazdı, büyük ihtimalle o gür sakallar da yoktu yüzünde. Büyüyünce çıkmıştır.

Kendi çocukluğum geldi gözlerimin önüne. Evdeki perdeleri diklemesine kesen, mutfağı tutuşturan, her bulduğu ilacı divanın altında içen, inşaatlardan demir çalan, çöpçüyü bacağından bıçaklayan ve annesinin kafasına soba demirini vurup on beş gün yoğun bakımda Azrail’le cebelleşmesine neden olan bir çocuk, hayatta en çok babasını sevecek değildi herhalde. herhangi birini sevme ihtimali de düşüktü zaten.

Gerçi o yıllarda baba yürürlükte değildi. sevgi sıralamasına bir tek anne girebiliyordu, o da üçüncü sıradan. çünkü öğretmenler, o buruşuk yüzlü sistem bekçileri önce Allah, sonra Atatürk, sonra annem… diye bir nakarat ezberletmişlerdi biz çocuklara. bu nakaratı da söylemedim hiç. yalnızca sıralama bozuk olduğu için değil, sevginin sıralanamaz bir şey olduğunu bildiğim için…

sonra ne oldu? o çocuklar büyüdüler. birinci sırada allah’ı sayanlarla, birinci sırada atatürk’ü sayanlar birbirine girdi işte. danıştay arada kaldı. ne danıştay’ı ya, dilim sürçtü, anne arada kaldı, arada kaynadı hatta…

Biraz daha büyüyünce, diyelim Can Baba’nın şiirini üçüncü, dördüncü kez okuyacak olgunluğa erişince hadiseyi anladım. Adam babasını görmediği için sevmiş. Bir yerde o şehir senin, bu şehir benim dolaşıp duran bir maarif müfettişi, diğer yanda baba hasretiyle yanıp tutuşan bir çocuk. Tamam dedim, sevgiden çok özlem var burada.

Çünkü insan en yakınındakini değil, en uzağındakini sever. Hatta ulaşamadığını sever. İnsana en yakın olan kişi kendisidir. O yüzden kendisini kolay kolay sevemez, hatta bulduğu her fırsatta hırpalar... Babam hiçbir yere gitmediği, hep zebella gibi başımda durduğu için onu sevme ihtimalim olmadı. Kendimi sevdim mi peki? Hayır. Çünkü sevemeyeceğim kadar yakın bir mesafede duruyordum kendime. O yüzden çok hırpaladım kendimi. Hırpık olup çıktım sonunda!

Şimdi düşünüyorum, hatta başka babalara bakıyorum göz ucuyla; ne halt ettim ben diyorum… Keşke sevseymişim diyorum. keşke…

Akp edirne milletvekili de bir baba mesela. Onu seven oğlu yanlış park yapınca polis müdahale edebilir mi? Eder tabii. Sonra da paşa paşa açığa alınır. Sen benim babamın kim olduğunu biliyor musun cumhuriyeti burası. Yüksek mevkilerde dayım var şehri. Bir telefonla işini bitiririm kasabası…

Keşke sevseymişim dediğim babam askerdi. Bir gece, artık ne işimiz varsa o saatte, babamın birliğine gitmiştik. Nöbetçi tanımadı babamı, babam da parolayı bilmiyordu… Sivil giysiler içinde, ben bu birliğin komutanıyım dediyse de, asker kapıdan içeri almadı bizi. geri döndük. Ertesi gün babamın o askeri yanına çağırdığını, görevine bağlılığından dolayı kutladığını, sonra da askerliği bitene kadar yanından ayırmadığını, yani adama kebap bir askerlik yaptırdığını öğrendim.

Sel baskını ise ayrı bir macera. o zamanlar alemdağ şimdiki gibi değildi, dağdı sahiden. Kışın ortasında yolların sularla kaplandığı olurdu. Babam makam arabasının şoförüne gidelim demiş, su seviyesi yüksek değil, geçeriz. Asker inat etmiş yolda kalırız, geri dönelim diye. Yürü demiş babam, bana güven, eğer bu sudan geçemez de yolda kalırsak birliğe kadar seni sırtımda taşırım…

Yolda kalmışlar tabii. babam da almış eri sırtına, dört kilometre yürümüş öyle… Eri sırtında taşıyan bir albay olarak tarihe mi geçti peki? Hayır. bu olaydan bir süre sonra, bambaşka sebeplerle tayin edildi.

Sağ görüşlüydü babam. 12 eylül kıyametinde, daha on altı yaşındayken bir cemse dolusu askerle evimizi çepeçevre kuşatıp beni o meşhur 141, 142. maddelerden yargılamak üzere götürdüklerinde, birkaç saniyeliğine göz göze gelebilmiştik babamla. Daha birkaç gün önce duvarımdaki che posterini parçalayan babam, elini omzuma koydu, düşüncelerine katılmıyorum ama her zaman yanındayım, hiçbir şeyden korkma, inandığın şeyler için mücadele et dedi. Hayatta en çok seni sevemediğim için pişmanım baba. Iki arada bir derede söylediğin o sözler sayesinde aylarca ayakta kalabildim, işkencelere direnebildim.

Sonra, epey zayıflamış, avurtları çökmüş, iki büklüm yürüyen on altı yaşındaki bir çocuk olarak çıktım selimiye kışlası’nın kapısından. Karşıdaki duvarda oturan babamı gördüm. Benden daha fazla zayıflamıştı. Sarıldık birbirimize. Bugün beni bırakacaklarını nerden biliyordun da geldin, diye sordum. Bilmiyormuş. Aylardır oturuyormuş bu duvarın üstünde.

Bir kez bile sen benim babamın kim olduğunu biliyor musun cümlesini kurmadım hayatta. Kuramazdım zaten. Babam, babam olmaktan vazgeçerdi o anda. Ama inanmadığı düşünceler uğruna acı çeken oğlunu sonuna dek destekledi. O yüzden de düşüncelerimden dolayı başım belaya girdi hep. Trafik cezası yazmaya kalkan polislerle cebelleştiğim, ya da arkadaşlarımın tecavüz ettiği kızı kameraya çektiğim için hiç yargılanmadım.

Can Baba’yı daha iyi anlıyorum şimdi. Sadece Türkiye’nin Can Yücel’i olduğu için değil, hayatta en çok babasını sevdiği için de saygı duyuyorum ona.

Keşke Can Baba’nın tırnağı kadar olabilseydim de, hiç çekinmeden hayatta ben en çok babamı sevdim diyebilseydim… Keşke…".
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
"Fizikten" çektiği kadar
Hatta şaşkın yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Fizik vurmadigi zamanlarda
Anmazdı ama Allahın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Bana...

03 Ocak 2008

57!!!

Taksim'de "igrenc" taciz edici hareketlerde bulunmanin cezasi 57 ytl. Yan etkileriyse bir omur. Ya ben, birakin o zavalli kadinlarin yerinde olmayi, izlerken bile urkuyorum. O adamlarin suratindaki ifade nedir oyle? Bu nasil hayvani bir ifade, bu nasil bir zevk? Turklerin misafirperverligiyle, aile kavramina verdigi degerle ovunenler nerdeler? Taksim en kucuk bir eylemde gormeye alistigimiz ya da ansizin her kose basindan cikip kimlikleri gostrelim diyen guvenlik gorevlileri nerde? Kameralari gordukce daha bir cosuyorlar sanki, sanki bunu bir marifet gibi sergiliyorlar -hani su "beyaz bereliler" gibi-

Bu konunun ustu keske bembeyaz b,r sayfayla ortulebilse. Tipki bugun Istanbul'u kaplayan bembeyaz kar gibi... Evet sonunda İstanbul'a senenin ilk kari yagdi. Hasta olan bendeniz de evden bir kac fotograf cektim. Her ne kadar pek bir "manali" fotograflar olmasa da olsun. Gene de İstanbul'un ilk kar resimleri iste. (resimler daha sonra ama)


Ve iste yeni yil. Hem deee inanmicaksiniz ama bu yil oglaklarin yiliymis. Zaten ben de bazi degisiklikler basgostermeye baslamisti. Demek ki iyi yondeymis bunlar. O zaman ne diyoruz?
"I don't want to look back. I want to look front"

Hiii bir de yeni yildan beklendim, sabirr sabir ya sabirr...